Uluslararası Akredite Koç Murat Yerdekalmazer ile değerler üzerine gerçekleştirdiğimiz keyifli röportajımız sizlerle!
Öncelikle şunu öğrenmek isteriz: “Değerler” konusunu sizin için bu kadar önemli kılan nedir?
Ofis çalışanıyken aldığım eğitimlerin içinde değerler konusu çok üstünkörü anlatılıyordu. Çok teorik ve kavramsal anlatıldığı için tam olarak ne olduğunu anlamamıştım. Sonra bu işi yapmaya karar verdiğimde koçluk eğitimi aldım. Bu tür eğitimlerde sizin kendi değerlerinizi bulmanız sağlanıyor -hatta koçluk edeceğiniz kişinin de değerlerini bulmanız gerekiyor. Kendi değerlerimi bulduğumda, “Niye bunu bana daha önce kimse anlatmadı?” diye çok hayıflanmıştım. O yüzden dedim ki, “Bunu benim anlatmam lazım çünkü bu herkesin hayatını etkiliyor ve biz bunu hiç kimseye anlatmıyoruz.” Onun üstüne bunu anlatmayı kendime misyon edindim. Tabii sadece insanlar için değil, şirketler için de değerler çok kıymetli. Genelde sadece duvarlarda yazıyor ve ne anlama geldiği bilinmiyor, günlük hayata adapte edilmiyor. Geri dönün bakın başarılı şirketlerin çoğu, değerlerini yaşatırlar.
Değerlerden bahsederken tam olarak neyi anlamalıyız? Değerlerin birkaç tanımı var: Bizim için hayatta önemli olduğunu düşündüğümüz kavramlar aslına bakarsanız. Böyle deyince “Aaa evet, kırmızı çizgilerimiz.” deniyor. Bir diğer tanımı bu. Bu iki tanım hâlâ kavramsal kalıyor, günlük hayatta nereye oturduğu çok anlaşılmıyor. Onu pratik hayata döken tanım şu: Kritik karar alma, daha doğrusu birçok karar alma anında başvurduğumuz referans noktası. Bir şeye karar verecekseniz neyin doğru, neyin yanlış olduğuna kendi değerlerinize göre karar veriyorsunuz; bu kadar basit aslında. Örneğin bir şirkette dört yıldır çalışıyorsunuz, çok zaman ve emek harcıyorsunuz; son iki, üç yıldır ekstra iyi performans gösterdiğiniz söyleniyor. Sizin üstünüzdeki yönetici işten ayrılıyor, yöneticinin üstündeki yönetici sizi çağırıp, “Gözlemliyorum, bence bu ekibin başına senin geçmen lazım.” diyor. Ne dersiniz mesela? Kritik karar alma anı işte bu!
Şirkette kritik karar alma anı geldiğinde ne yapacağız? Çünkü her şey prosedürle, kuralla, yazılı olamaz. Mesela pandeminin olduğu zamanı düşünün. Pandemi geldi ne yapacağız? Şimdi onun kuralı, tanımı yok ki daha öncesinden. Hiç kimse bilmiyordu böyle bir şey olacağını. Neye göre karar vereceksiniz, ne diyeceksiniz?
Genel olarak şirketler değerlerin bu kadar önemli olduğunun farkında mı?
Benim gördüğüm çoğu şirkette var ama değerleri günlük hayatta nasıl uygulatacaklarıyla ilgili bir çalışma yapmıyorlar. Çoğu, “Bizim de var.” demek için yapıyor, web sitesine koyuyor, şirketinde duvarlara asıyor. Ama duvara koyup yaşatmıyorsan hiçbir anlamı yok.
Değerleri belirlerken nasıl bir hata yapıyorlar ki böyle bir duruma düşüyorlar?
Bence değerlerin belirlenmesi süreci tam olarak ne işe yaradığı anlaşılmadan sadece ezbere bir şey olarak yapılıyor.“ Bu bizim ne işimize yarayacak?”, sorusunun cevabı yok ortada. Onu bilseler zaten bence değerleri uygulatmak için bir şey yaparlar.
Tabana yayarak yapılır bu, sadece bir üst yönetim ekibinin ya da insan kaynaklarının yapacağı bir iş değildir. kesinlikle, şirketin beraberce karar vermesi gerekiyor. Çünkü bu bir mutabakat dokümanı aslında. Bunun bir süreci var, o süreci doğru şekilde çalıştırırsanız, değerler çalışanlarla beraber seçilirse içselleştiriliyor. Çalışan, “Aa bunu biz seçtik.” diyor; üst yönetim içselleştiriyor, “Bunu biz seçtik.” diyor. Bu seçilen değerler de şirketin hedeflerine uygun olmalı. O yüzden doğru bir metodolojiyle seçilmeli. Sonra da bunları hayata geçirecek uygulamalar yapılması gerekiyor. Mesela şirkette zaten o değeri yaşatan birileri vardır, onlar “değer elçileri” olarak seçiliyor ve bir yıl boyunca o değerin şirkette yaşatıldığıyla ilgili çalışmalara katılıyorlar. O kişinin zaten kendi değeri olduğu için onu zaten rahatlıkla görüyor ve duruma göre, “Arkadaşlar bu kararda bizim bu değerimizin yaşatıldığını göremedim.” diyebiliyor. Yani bir nevi polislik yapıyor.
Değer elçileri şirket içinden seçiliyor, değil mi?
Tabii, tamamen şirket içi. Hiç gönüllü aramamıza gerek yok. Diyoruz ki, “Sizce bu değeri kim en iyi yaşatıyor?” Şirkette neredeyse herkes aynı kişiyi söylüyor, biliyor musunuz?
Mesela çalıştığım şirketlerin bir tanesinde “müşteri odaklılık” bir değerdi. Şirketteki çay getiren hanımefendiyi seçmişlerdi değer elçisi olarak. Çünkü şirkete yeni biri geldiğinde hemen, “Merhaba, hoş geldiniz, ne içersiniz?” diye, soruyor. Bunu bir kere soruyor, ondan sonra unutmuyor; işte bakın müşteri odaklı biri bu. Markalarda da firmalarda da öyledir. Firma bir değeri yaşatıyorsa hemen fark edilir. İnsanlar onun tam olarak kavramsal karşılığını bilmezler ama esasında hepsi o yaşatılan değeri bilir ve o yüzden severler markaları. Çünkü kendisi için önemli olan bir şeyle örtüştüğünü hisseder.
Değerler dediğimiz, bir mutabakat dokümanı aslında...
Neye doğru, neye yanlış diyeceğimizin referans noktası. Beraberce iş yapacaksak ya da bir ülkede beraberce yaşayacaksak kesinlikle gerekli. Sınıfta soruyorum mesela, “Amerika’nın değeri ne?” diyorum. Heykeli de var, anayasalarında da var: Özgürlük onlarda önemli bir değerdir. Japonlarınkini biliyor musunuz? Mesela selamlaşırken yaşatırlar onu: Çok üst seviyede bir saygı değeri vardır.
Şirketlerde de bir mutabakat dokümanı olduğu için kesinlikle ve kesinlikle hayata geçirilmesi lazım. Çok enteresan hikayeler var bununla ilgili. Dünyanın en büyük aile şirketlerinden Johnson & Johnson’ın Amerika’da marketlerde satılan bir ilacına biri siyanür katıyor ve iki kişi ölüyor. Markayla ilgili bir konu yok ortada ama onun ürünleri kullanılıyor. Şimdi neye göre karar vereceksiniz ne yapacağınıza? Johnson & Johnson’ın “credo” dedikleri bir paragraf yazıları var. Değerlerini bir metin üstünden anlatır. Orada da yazar, “Biz insanlarımıza önem veririz, koruruz, kollarız.” Hastalar, Johnson & Johnson çalışanları ve sağlık çalışanlarını insanlarımız diye tanımlarlar. Bizim credo’muzda yazıyor bu, deyip bütün ürünleri topluyorlar ve imha ediyorlar. Sonra da paketin üstüne bir folyo koyuyorlar ve diyorlar ki bundan sonra paketi ilk kez sizin açtığınızdan emin olacaksınız. Ciddi bir maliyet bu şirkete ve esasında bir itibar kaybı yaşıyorlar. Ama değerlerini yaşattıkları an itibar kazanıyorlar; o yüzden başarılı oluyorlar. Günü kurtarma derdinde değildir değerler. Değerler bir ilke olarak orada durur ve şirketinizin pusulasıdır aslında. Doğru kararları vermenizi sağlar. Tersi de var, güven yazıyordu Volkswagen’in listesinde ve Amerika’da yani yolsuzluk yaptılar; arabaları makineye girdiğinde anlıyor ve emisyonu düşürüyordu. Volkswagen çok büyük pazar kaybına uğradı Amerika’da. Değerlerini yaşatmazsan da öyle oluyor. Şirket kültürü de böyle oluşuyor. Çünkü herkes belli bir metodolojiyle karar vermeye başlıyor.
Peki, değerler değişir mi?
Tabii ki değişir ama öyle sürekli değiştirilecek bir şey değil. Bir kere üst yönetim tarafından hedefin ne olduğuna karar verilmiş olması lazım. “Biz şuraya ulaşacağız. Arkadaşlar hangi değerler bizi oraya götürür?” denilir. Onu tabana yaymak gerekir; herkese, “Bak buraya gidilmek isteniyor, bunun için biz hangi değerleri kullanalım?” diye sorulur. O değerleri seçtikten sonra onların kılcal damara inip bir kültür oluşturması nereden baksanız 2-3 yıl. Bir süre sonra gelip, “Biz değerleri değiştirelim.” dediğinizde ben, “Niye, hedef mi değişti?” derim. Hedef değiştiyse iki yıl önce niye doğru göremedin? O zaman şu soru da gelebilir: İki yıl sonra bir daha değiştirecek misin? Yatırım yaptık ve insanlar bir şey öğrendi, onu değiştirdiğinizde insanlara yeni bir değer öğretmiş oluyorsunuz.
Bireyler söz konusu olunca değerler değişir mi?
Ben kendi isteğimle değiştiremiyorum, o değeri vuran bir travma gerekiyor. Nasıl bir travma? Boşanma, işten atılma, çok sevdiğin birini kaybetme, işte ölüme yakın bir deneyim yaşama, mesela sağlık. İşte koçluk sırasında soruyorum değerleri bulmak için. Aile ve para çok geliyordu -ki bu ikisi çok değer olamaz çünkü soyut kavramlar değil. Aile senin için ne ifade ediyor, diye sorup somutlaştırıyordum. Pandemide herkes yakınlarını kaybetti ya da başkalarının kayıplarını duydu. O sosyolojik travma sonucunda sağlık çoğumuzun hayatında önemli bir yere geliyor. Tatillere bile sağlık kriterine göre karar verilmeye başlandı. Bakın kritik karar alma anı; tatile gideceksin, ne yapacaksın? Sağlık önemliyse ona göre karar verirsin.
Değerlerimizi belirleyebilmemiz için bir mekanizma var mı?
Benim bir atölyem var; bir form üstünden değerleri beraber belirliyoruz. Nasıl yapıyoruz? Değer ne demek, nasıl, ne işe yarıyor, bunları anlattıktan sonra içinde yaklaşık 100-150 tane değerin olduğu listeden seçim yapılıyor. Katılımcılar, geçmişe dönüp kritik karar alma anlarına bakıyorlar. İnsan kendi değerlerini yaşattığında kendinden gurur duyar, o anlara bakıyorlar ve seçiyorlar. Sonra seçimlerini önem sırasına dizmenin metodolojisi var. Böylece değer mekanizmaları ortaya çıkıyor.
Mesela şirketler kendi değerlerini açıklarken bana bunu en iyi nasıl anlatacaklarını soruyorlar. Yöntemi çok basit, insanlara ilk önce kendi değerlerini bulduruyorsunuz, onun ne kadar kıymetli bir şey olduğunu anladıktan sonra şirket için de ne kadar kıymetli olduğunu anlıyor. Öbür türlü bir süre sonra unutuyor. Genelde birileri değer çalışması yapmış oluyor ve şöyle geliyorlar bana: “Hocam biz bir şeyler yaptık ama bir de siz gelip anlatır mısınız?”
Dergimizin tamamına https://www.yildizdayasam.com/ üzerinden erişebilirsiniz!